Genel Başkan Gültekin Uysal,
Ankara’da yapılan İl Başkanları Toplantısında konuştu:
“Yerel seçimlerden sonra,
kalıcı siyasi yapılar oluşacak”
“İnsanların yoksulluğundan ve
fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın aldılar..”
“Dünyada bizim iktidarımız
dışında, kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka iktidar yoktur”
“Uygulanan dış politika, Türkiye’ye
sorun ithal eden bir çizgide yürüyor..”
“24 Ocak 1980 kararları,
toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamiktir”
“Bu büyük harekete emek
vermiş büyüklerimizi, bu sürece dahil etmek durumundayız”
(DP Basın Merkezi- 26 Ekim 2013) - 30 Mart 2014
tarihinde yapılacak Yerel Seçimler öncesinde İl Başkanları, Genel Başkan
Gültekin Uysal başkanlığında Ankara’da toplandı. Yerel seçim stratejisinin
belirleneceği istişare toplantısında İl başkanları bölgeleriyle ilgili bilgi
verecekler. 2 gün sürecek istişare toplantısının açılışında konuşan Teşkilat
Başkanı A. Baki Mert, İl Başkanlarına “hoş geldiniz” dedi. Genel Başkan
Yardımcıları da çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi..
Genel Başkan Gültekin Uysal, istişare toplantısının açılış konuşmasında, “Bu yoldaki zorlukları aşma noktasında, bu büyük harekete emek vermiş, bu hareket içerisinde önemli icraatlar yapmış, önemli görevleri yerine getirmiş büyüklerimizi de bu sürece dahil etmek durumundayız” dedi.
Genel Başkan Gültekin Uysal, istişare toplantısının açılış konuşmasında, “Bu yoldaki zorlukları aşma noktasında, bu büyük harekete emek vermiş, bu hareket içerisinde önemli icraatlar yapmış, önemli görevleri yerine getirmiş büyüklerimizi de bu sürece dahil etmek durumundayız” dedi.
Konuşmasında 24 Ocak 1980 kararlarının, bugünkü toplumsal
ikliminin oluşmasında önemli bir dinamik olduğunu da belirten Uysal, “Bu
anlamda sahip olduğumuz birikimi ve kadroları, siyasetin ve olağanüstü
şartların önümüze koyduğu fırsatları değerlendirememiş olmamızdan dolayı, bunun
üzerine yaptığımız hatalar, maalesef Türkiye’nin mukadderatında önemli bir
çizginin sahibi olarak, hiç hak etmediğimiz bir tablo ile karşı karşıya
kaldık.” diye konuştu.
Genel Başkan Gültekin Uysal konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kıymetli Divan, değerli il başkanlarım, değerli arkadaşlar
hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Her şeyden bağımsız bir mücadele içerisinde değiliz.
Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu şartlar var. Dünyanın küçüldüğü,
küreselleştiği, artık kapalı devre içerisinde meseleleri hapsedemeyeceğimiz,
her gelişen ekonomik iktisadi sosyal buhranların, heyecanların, gelişmelerin
pek çok ülkeyi etkilediği gibi bizim ülkemizi de etkilememesi gibi bir durumu
bekleyebilme imkanımız yoktur.
Siyaset sadece, daha çok gündemimizi teşkil eden, siyasetin
ve particiliklerin pratikleri dediğimiz, il başkanlığı, ilçe başkanlığı,
adaylık, milletvekillik genel başkanlık, genel idare kurulu bunlardan ibaret
değil., temelinde ciddi bir fikri sorgulamanın, ciddi bir ideolojik
sorgulamanın, ciddi bir iktisadi sorgulamanın olduğunu da görmek durumundayız.
Suçlu aramaktan daha ziyade, bir gerçeği burada konuşmak
adına, seyrimizin nerelerden nerelere geldiğini iyi biliyoruz. Bugün Türkiye,
toplumun gerisinde kalan siyasetçilerin ve siyasi aktörlerin, değişimin,
deviniminin en üst düzeye çıktığı noktada, toplum beklentilerini karşılayacak,
onunla örtüşecek bir siyaseti, enstrümanları, kadroları ortaya koymadığı
takdirde, dalgaların kademe kademe dışarı attığı gibi, bizleri de nasıl dışarı
attığını hep yaşayarak bugünlere geldik.
“24 Ocak 1980 kararları,
toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamiktir”
Bu sadece bizim için değil, bugünkü iktidar için de geçerli.
Ben şahsen 24 Ocak 1980 kararlarının, Türkiye’nin bugünkü toplumsal ikliminin
oluşmasında önemli bir dinamik, önemli bir muharip güç olduğu
kanaatindeyim.
Bizim başlattığımız bu hareketin, dünyada değişim
dalgalarıyla beraber, iletişim devrimleriyle beraber, Türkiye’nin kendi
içerisindeki göç olgusuyla beraber harmanlanarak, belki de mutasyona uğrayarak,
bugün toplumsal yapının siyasal tercihleri noktasında içinde nefes alıp
verdiğimiz siyasal konjonktürün doğduğuna inanıyorum.
Bu anlamda sahip olduğumuz birikimi ve kadroları, siyasetin
ve olağanüstü şartların önümüze koyduğu fırsatları değerlendirememiş olmamızdan
kaynaklı olarak, üzerine de yaptığımız hatalar dolayısıyla maalesef Türkiye’nin
mukadderatında önemli bir çizginin sahibi olarak, hiç hak etmediğimiz bir tablo
ile karşı karşıya kaldık.
Türkiye bugünkü iktidarı da aşan bir şekilde Türkiye’nin
birliğini, beraberliğini, kurucu ruhunu anlamayanların, tarihi bir veri kabul
etmeyip kendi merkezlerinden tarihi yeniden yorumlayarak yeniden bir tarih
yazma gayretlerini, ülkemizi de başta kendilerini de ama temennimiz odur ki,
bunun vebalini, bedelini bu millet ödemesin, nerelere hangi risklerle karşı
karşıya kalabileceğimizi de son bir iki yılda, özellikle bölgede yaşanan
hadiseler çok canlı bir şekilde önümüze sermektedir.
Görünen odur ki, bu hadiselerin çok kısa bir sürece
çözülemeyeceği, oynattığınız taşların, birbirini etkileyen zincir halinde
bambaşka meselelere zemin teşkil ettiğini de tecrübe ile sabit bir şekilde
yaşanan hadiseler uzun yıllara sarih bir şekilde Türkiye’nin geleceğini de
belirleyecek bir çizgide ilerlediğini görüyoruz.
Bu anlamda tarihi bilmeyenleri, pusulasız gemilere benzeten
önemli bir tarihçimiz var. Biz de bulunduğumuz noktada bu büyük ülkenin hem
tarihine kulak vermek durumundayız, hem toprağımıza kulak vermek durumundayız,
hem de insanlarımızın güncel beklentilerine cevap üretmek durumundayız.
Anayasayı değiştirebilme mukadderatı da dahil olmak üzere, milletimizin üç dönemdir iktidar partisine bahşettiği bu büyük gücü, Türkiye’nin kronikleşmiş meselelerini yapısal meselelere dönüştürmek, konjonktürel olarak dünyanın pek çok bölgesinin kriz içerisine sürüklendiği bir dönemde, katmerli bir şekilde bir artıya dönüştürebilme imkanımız Türkiye’nin önüne gelmişti.
Anayasayı değiştirebilme mukadderatı da dahil olmak üzere, milletimizin üç dönemdir iktidar partisine bahşettiği bu büyük gücü, Türkiye’nin kronikleşmiş meselelerini yapısal meselelere dönüştürmek, konjonktürel olarak dünyanın pek çok bölgesinin kriz içerisine sürüklendiği bir dönemde, katmerli bir şekilde bir artıya dönüştürebilme imkanımız Türkiye’nin önüne gelmişti.
Ancak buna hazırlığı olmayan, hem fikri derinliği itibarı
ile hem kadro itibarı ile hem de biraz önce ısrarla vurgulamaya çalıştığım,
Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları hangi tarihsel çizgi içerisinden koparak
bir mücadele verdiğini iyi anlamayanların, kendi ideolojik takıntılarıyla
beraber bu fırsatı maalesef bir riske dönüştürdüğünü de hep beraber biliyoruz,
yaşıyoruz.
“Uygulanan dış
politika, Türkiye’ye sorun ithal eden bir çizgide yürüyor..”
Bugün Türkiye’de uygulanan dış politikanın başta iç istikrarımız
olmak üzere, milli güvenliğimizi tehdit edici bir anlayış içerisinde, daha
ziyade Türkiye’ye sorunları ithal eden bir çizgide yürüdüğünü görüyoruz.
Özellikle sınır bölgelerimizde, Suriye meselesi başta olmak
üzere, cereyan eden ama artık Cin’in şişeden çıktığı gibi birbirini
tetikleyerek, bu bölgeyi bir asırdır bir imparatorluğun bakiyesi olarak bizlere
yöneltilen husumetin merkezi yapma gayretlerini tersine çevirebilecek, bu
biriken enerjiyle yeniden bu bölgede yaşayan insanlarımızın halkların kendi
iradeleri doğrultusunda kendi geleceklerini çizebilecekleri, demokratik
kanallara aktararak bu enerjiyi salimen geleceklerini kurgulayacak bir iklim
içerisinde seyretmesini beklerken tam tersi bir güzergahta var olan yapıları
yıkan büyük kaosların içerisine düşüren ama beraberinde de bilinçsiz bir
şekilde bu mücadeleye taraf olanları da içine çeken bir hal aldığını hep
beraber görüyoruz, endişe ile izliyoruz. Bulunduğumuz her zeminde fikrimizi,
büyük güçlerin politikasını doğru anlamış bir siyasi hareketin sahibi olarak,
bulunduğumuz noktadan milletimize aklıselimi söylemeye gayret gösterdik.
“İnsanların yoksulluğundan ve
fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın aldılar..”
İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak,
sadakatini satın alma yöntemini benimseyen insanlarımızın, tarım kesimi ile
ilgili uygulanan politikadan çok, bilinçli bir şekilde özellikle nüfus
hareketlerine sebebiyet verecek şekilde, alın terini alamayan insanların büyük
şehirlere göç ettirilmek zorunda bırakılarak, belediyeler ve diğer
organizasyonlar eli ile kurdukları mekanizmanın kucağına düşmesini çok bilinçli
bir tercihle yürüttüklerini hep beraber görüyoruz.
“Dünyada bizim iktidarımız
dışında, kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka iktidar yoktur”
Dünyada bizim iktidarımız dışında herhalde kendi insanını
çalışmamaya teşvik eden bir başka anlayışın iktidar olabilme imkanı olmadığını
biliyoruz. Türkiye’nin hakikaten istihdam yapısı ile ilgili çok ciddi
dönüşümleri ortaya koyması gerekirken, mali politikalar ile ilgili yeni bir
güzergah belirlemesi gerekirken, verdiğinden daha fazla refah transfer edebilen
bir Türkiye’yi ortaya çıkarmakla yükümlüdür iktidarlar.
Bunun tersi istikamette sahip olduğumuz bütün üretim
kapasitemizi artıracaklarına, belediyecilik müktesebatı ile bir değer yaratmayı
Türkiye’nin önüne kaçınılmaz bir ekonomik model olarak sunanların da bu
gerçekle karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz.
Pek çok bakanın yaptığı açıklamalara baktığımızda,
borçlanarak Türkiye’yi hem bireysel anlamda hem de topyekun, alternatif
maliyetlerini en zirve noktasına çıkartarak kendi varlıklarını bir kadermiş
gibi ortaya koymaya gayretlerini de hep beraber gördük. Türkiye’nin bunu
taşıyabilme imkanı olmadığını da görüyoruz.
Bu noktada Demokrat Parti olarak, özellikle önümüzdeki yerel
seçimlerin, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler iklimi içerisinde aynı parantez
içerisinde değerlendirileceği, 10 yılı aşan bir iktidar sürecinin kendi
içerisinde beraberinde getirdiği yorgunluğu, pek çok problemi taşıyamaz hale
getirdiği Türkiye’yi belki tarihinde hiç olmadığı kadar pek çok problemle aynı
anda karşı karşıya bıraktığını da çok iyi biliyoruz.
Kendisini tarif eden bir siyasi yapının bulunmadığı ortamda,
kendimizi tarif etmek zorundayız. Bu mücadele içerisinde teşkilatımızın önemini
iyi biliyoruz. Bugün Türkiye’de kitle iletişim araçlarının mülkiyet yapılarıyla
oynayarak değiştirdiklerini de iyi biliyoruz.
Farklı düşüncelere, farklı seslere, hele hele kendi
varlığının teminatı olduğu bir noktaya taşıdıkları ana muhalefeti, Anadolu
tabiriyle “Sizde bu ense ben de bu yaba gibi el olduğu müddetçe ensede tokadın
eksik olmayacağını” millete gösterdiklerini, milletimizin önüne başka bir
alternatif anlayışı, ‘öğrenilmiş bir çaresizlikmiş’ gibi dayattılar. İktisadi
alanda da sivil alanda da kendi üzerlerine düşen vazifeyi yapmadıklarını
görüyoruz.
Bugün de meselemiz şairin tabiri ile ak sütün içindeki ak
kılı seçemeyecek noktada olanların karşısında, o şuuru işleterek hakikati
yalanlardan ayırarak milletimizin önünde gerçekleri konuşmak, milletimizin öncelikle
meselelerini Türkiye’nin öncelikli meselesi yapma konusunda meselemizi yürütmek
zorundayız.
“ Yerel seçimlerden sonra,
kalıcı siyasi yapılar oluşacak”
Önümüzdeki yerel seçimlerin bizlerin olduğu kadar
milletimizin geleceği için de önemli bir eşik olduğu aşikardır. Türkiye’nin
belki bu geçiş dönemini geride bırakarak, çok kalıcı siyasi yapıların oluşacağı
ve bu siyasi yapıların Türkiye’nin değişen alt yapısı içerisinde şehirleşen,
metropolleşen, artık tek kimlikli bir toplum olmaktan ziyade, pek çok
kimliğiyle beraber bizim de bu toplumu kucaklayabilmemiz gerekiyor. O açıdan
sadece bunu bir toplumsal hareket olarak, bir siyasal hareket olarak parti
bünyesiyle değil beraberinden bu cephelerin her birinden yakalayacak
performansı hep beraber ortaya koymak durumundayız.
“Bu büyük harekete emek
vermiş büyüklerimizi, bu sürece dahil etmek durumundayız”
İnşallah bugün burada yapacağımız istişareler, fikir alış
verişleri, Türkiye’nin can alıcı meseleleri ile ilgili de sizlerin bulunduğunuz
illerden nasıl göründüğünü ifade etmenizi de önemsediğimi bir kez daha
paylaşmak isterim.
Bu yolda zorlukları aşma noktasında sadece bizlerin
gayretinin yetmeyeceğini de iyi biliyoruz. Her gittiğimiz noktada bu büyük
harekete emek vermiş, bu hareket içerisinde önemli icraatlar yapmış, önemli
görevleri yerine getirmiş büyüklerimizden başlayarak her kademede bu süreçlere
daha da fazla hepimizi dahil etmek durumunda olduğumuzu da önemli bir gerçek
olarak vurgulamak isterim.
Sinop İl Başkanı eski bakan Yaşar Topçu’ya teşekkür..
Bugün sizlerin huzurunda, il başkanımız olarak aramızda bize
onur veren, güven veren ulaştırma eski bakanımız Yaşar Topcu’nun şahsında,
Sinop İl Başkanlığı gibi bir görevi sadece esası ile ilgili yerine getirmek
değil, aynı zamanda hem parti içinde hem parti dışında bu büyük davanın
büyüklüğünü ispat edercesine bir fedakarlığı yaptığı için sizlerin huzurunda
sizlerin adına da kendi adıma da müteşekkir olduğumuzu ifade etmek
isterim.
Dışa dönük mücadele..
İnşallah çok kısa zaman içerisinde gerçekleştirmeyi
düşündüğümüz kongremizle beraber, siyasi şuuru zinde kadrolarımızın daha da
artırıldığı, tahkim edildiği beraberinde çok uzun süredir içerisine
sıkıştığımız dışa dönük bir siyaset olmaktan daha ziyade kendi içerisindeki
mücadeleye endekslenmiş bir yapıyı da, dışa dönük bir yapı haline hep beraber
dönüştüreceğimizden de eminim.
Bu zamana kadar bu faziletli mücadelede görevleri yürütmüş
olmanıza rağmen, pek çok arkadaşımızın görevlerini zorluklara rağmen yapmış
olmasından dolayı müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim.
İnşallah bizler de bugüne kadar yapabildiklerimizden çok
daha fazlasını yaparak sizlerle hemhal olmak, milletimizle kucaklaşmak için var
gücümüzle çalışacağımızı sizlerin huzurunda tekrar belirtmek isterim. Tekrar
toplantımız hayırlı olsun, sizler de tekrar hoş geldiniz şeref verdiniz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder