31 Ekim 2013 Perşembe

ANKARA İL KONGRESİ 27 EKİM 2013 PAZAR GÜNÜ İFA VE İCRA EDİLDİ

ANKARA İL KONGRESİ 27 EKİM 2013 PAZAR GÜNÜ İFA VE İCRA EDİLDİ
Genel Başkan Gültekin Uysal, Ankara İl Kongresi’ne katıldı ve tarihi bir konuşma yaptı..
“Yanlış hesabın Bağdat’tan döndüğü gibi yanlış hesabın Şam’dan da döndüğünü gördük”
              (DP Basın Merkezi – 27 Ekim 2013) Genel Başkan Gültekin Uysal, Ankara İl Kongresi’ne katıldı. Uysal, yaptığı açılış konuşmasında “Bu ülkeyi sadece ideolojik olarak kamplaştırdıklarıyla kalmadılar, aynı zamanda vicdanlarda da bir bölünmeye tekabül eder noktaya getirdiler” diyerek iktidarı eleştirdi.
Divan Başkanlığını Genel Başkan Yardımcısı Ertan Küçükay’ın yaptığı Ankara İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada Genel Başkan Gültekin Uysal, şunları ifade etti:
“Çok değerli divan, çok değerli bakanlarım, çok değerli milletvekillerim, çok değerli il başkanlarım; bu büyük davanın bayraktarlığını yapan ilçe başkanlarım, belde başkanlarım, partimizin her kademesinde bir mesuliyet davası olarak mücadelemizi gören kıymetli dava arkadaşlarım, kıymetli hanımefendiler, çok kıymetli genç kardeşlerim; öncelikle hepinizi en içten duygularımla, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hoş geldiniz.
Bugün buradan Türkiye’ye milletiyle didişen bir rejimin adı asla cumhuriyet olmaz diyerek demokrasiyle taçlandırmış bir büyük hareketin sahipleri olarak sesleniyoruz. Türkiye’yi kalkındıran, kıt kanaat imkanlara sahip olduğu dönemlerden geçirerek pek çok sıçrama hamlelerini yapan bir büyük hareket olarak sesleniyoruz. Türkiye’de dışlanmış, ötekileşmiş ne kadar insanımız varsa demokrasi eliyle sistemin merkezine taşımış bir büyük hareket olarak sesleniyoruz. Sözümüz orada bitmiş midir? Asla bitmemiştir.
“Türkiye, gerçekleri konuşamaz haldedir”
Türkiye bugün maalesef gerçek gündemini konuşmaktan daha ziyade, içine sıkıştırıldığı geçmişte bedenine giydirilmek istenen o deli gömleklerinin bugün yine aynı anlayışların sahipleri olarak yeniden icra edildiği, yeniden bu deli gömleklerinin giydirildiği iklim içerisinde, siyahla beyaz arasına adeta sıkıştırılırcasına gerçekleri konuşamaz haldedir. Geleceğini gerçek meseleler üzerinden arayacağına, hepimizin müştereki haline getirdiğimiz değerlerimizi bugün bir çatışma unsuru haline getirdiler. Hepimizin müşterekliğimizi artırma zorunluluğuna, bizlerden çok daha fazla yönetme mesuliyetine sahip olanların bu ülkeyi sadece ideolojik olarak kamplaştırdıklarıyla kalmadılar, aynı zamanda vicdanlarda da bir bölünmeye tekabül eder noktaya getirdiler.
Türkiye’de meselemiz sadece bu çarpık, işlemeyen düzeni değiştirmek değildir, sadece yanlışları işaret etmek değildir. Sorumlu bir anlayışla milletin önünde örtülmek istenen her meseleyi bulduğumuz her zeminde konuşmak durumundayız. Milletimizin öncelikli meselelerinde aydınlatıcı bir vazifeyi hep beraber görmek durumundayız. Milli müştereklik meselesi yapmamız gereken meseleler de dahil olmak üzere bugün Türkiye, üzülerek ifade ediyorum, iktidarın özellikle eline geçirdiği medya gücüyle beraber Türkiye’yi ve bu son hali adeta tarihin sonu anlayışı içersinde Türkiye’ye bir dayatma olarak ortaya koyduklarında, kendi özellerinde, kendi tasavvur ettikleri bir dünyayı, Türkiye’yi bunun içersinde yerleştirme gayretlerini görüyoruz.
“Gençlerimiz ümitsizlik içerisinde”
Maalesef bir ümitsizlik halinde gençlerimiz de dahil olmak üzere geleceğine dair bir karamsarlığın içine düşüldüğünü görüyoruz. Bugün Türkiye’yi yöneten bu iktidardan başka kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka anlayışın iktidar olduğu bir başka yer yoktur. Dünya ölçeğinde baktığımızda istihdamdan, işsizlikten, Türkiye’nin katma değer üretme kapasitesinden başlayarak, ifade ettiğimiz çerçeve içerisinde dünyayla rekabet eden bir ülke haline getirerek, bu rekabette sadece üreten bir ekonomi değil, aynı zamanda değişen dünya koşulları içerisinde kendi insanına daha fazla refahı transfer eden bir ülke haline gelmek durumundayız.
Gelin görün ki siyasi müktesebatları, ülkeyi yönetme ülke sebatları sadece ve sadece belediyecilikten ibaret olanların Türkiye’nin merkezine, üretime alması gerekirken, maalesef rant yaratma üzerine kurgulanmış bir ekonomiyle bugün Türkiye bu noktaya geldi.
Bugün gelinen noktayı 10 yıldır icra edilen bu siyasetin hesabını vermesi gerekenler, bugün adeta nedamet getirircesine Türkiye’de büyük bir aymazlık içerisinde bakanlarının olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin önünde bu sorumluluğu taşıyanlar, yapısal meseleleri dönüştürmesi gerekenler, Türkiye’de 10 yıldır sanal bir refahı tüketiyoruz diyerek, milletimize mazeret üretmek, dünyada değişen şartlar içersinde o şartlardan olumlu noktada yararlanırken ülkemize pay çıkartanlar, olumsuz bir dalga çıktığında gücün vebali gerçekleri perdeleyerek uluslar arası konjonktüre havale ettiklerini görüyoruz.
“Kendi önceliklerimiz kendimiz belirlemek durumundayız”
Demokrat Parti olarak, dün olduğu gibi bugün de bu toprakları esas alarak, bu tarihe, bu topraklara kulak vererek kendi merkezimizde kendi önceliklerimizi yine bizler belirlemek durumundayız. Türkiye sahip olduğu imkan ve potansiyeli açığa çıkardığı takdirde başkalarına muhtaç bir ülke değildir. Türkiye’de insanımızı birbirine rakip yapmadan insanımızın arasına örülen duvarları yıkacağız diye gelenlerin, o duvarları yeni yeni gruplar, merkezler noktasında yeniden ördüğünü görüyoruz.
Bugün demokrasimiz eksikli bir demokrasidir. Geçmişte olduğu gibi demokrasiyi lüks gören CHP anlayışı karşısında bugün tam demokrasiyi Türkiye’ye lüks gören bir AKP anlayışıyla karşı karşıyayız. Vazifemiz demokrasiyi yerli yerine oturtmaktır.
“Türkiye’nin ihtiyacı yamalı bir anayasa değildir”
Yamalı bir anayasayı yamalı bir bohça gibi Türkiye’ye dayatanlara buradan sesleniyoruz. Türkiye’nin ihtiyacı yamalı bir bohça değildir, yamalı bir anayasa değildir.
Bizim meselemiz Türkiye’de her vatandaşımıza eşit fırsatları sunacak bir modeli icra edebilmektir. Bugün icra edilen siyasetle Türkiye’nin daha fazla yol alabilme imkanı yoktur.
Bugün devleti kendine rakip gören anlayışların, devletin etkinliğini ne derece daraltırsak kendi faaliyet alanlarımızı o derece genişletiriz diyenlerin Türkiye’ye birtakım dış telkinlerle beraber yaptıkları tekliflerle Türkiye’nin kendi içerisinde bir çaresizliğin içine sürüklendiğini görüyoruz.
“O bölgede egemenliğimizi neredeyse ikiye böler noktaya gelmişiz”
Türkiye’de her meseleyi milletimizin beklediği hür ve eşit vatandaşlık temelinde, demokratikleşmeyi adeta bir pazarlık unsuru haline getirmeden bütün vatandaşları için demokrasi diyen bir anlayış içerisinde icra etmemiz gerekirken; bugün birilerinin eliyle bizim demokrasi tarihimizde önemli bir acının simgesi haline gelmiş İmralı’yı bir cüreti perdelemek adına bir isimlendirmeyle beraber kullandıklarını görüyoruz. Bugün Türkiye kendi insanlarıyla ne Avrupa başkentleri üzerinden ne de bugün bölücübaşı üzerinden muhatap olabilme imkanı yoktur. Bizim muhatap alacağımız yer meşru kanallarımızdır. Çözüm arayacağımız yer demokratik kanallar içerisinde milli iradenin tecelligahı olmuş büyük Gazi Meclisimizdir. Birileriyle adeta pazarlık edercesine bölgeye dayattığımız etnik siyasetle harmanlanmış ve geleceğine dair o bölgede egemenliğimizi neredeyse ikiye böler noktaya gelmişiz. Eşbaşkanlık modelini resmileştirerek hayalleri Türkiye’de ikinci bir yapıyı icra etmek noktasında olanlara zemin verdiğimizi görüyoruz.
Birilerinin telkinleriyle demokratikleşiyoruz diyerek milli kimliği örseleyecek hiçbir adıma asla taraftar olabilme imkanımız yoktur. Milletimizin geçmişte bıraktığı, çözdüğü meseleleri bugün bir buhran hali içerisinde, bir çözümsüzlük hali içerisinde dayatanlara karşı çözümü, dün olduğu gibi bugün de icra etmek durumundayız.
“Yanlış hesabın Bağdat’tan döndüğü gibi  yanlış hesabın Şam’dan da döndüğünü gördük”
Bu gerçekleri görmeyenler, bölgenin değişen şartlarını anlamayanlar aynı zamanda Türkiye’yi bir büyük belanın içerisine sürüklediğini hep beraber görüyoruz. Cuma namazını Şam’da kılacağız denilen noktada neredeyse 3 yıla yakın bir zaman dilimi içersinde yanlış hesabın Bağdat’tan döndüğü gibi yanlış hesabın Şam’dan da döndüğünü gördük.
“Şah olacağız diye girdikleri oyunda Türkiye’yi de mat eder hale gelmişlerdir”
Türkiye’nin kendi öncelikleriyle başta kendi insanının milli güvenliğini esas alan, kendi insanının varlığını, birliğini ve beraberliğini esas alan bir anlayış içerisinde bir dış politika yürütmemiz gerekirken kendi siyasi ideallerini geçmiş romantik anlayışlarından kaynaklı olarak icra etme anlayışı içerisinde yürüttükleri dış politikayla bugün Türkiye, sorun ithal eder noktaya gelmiştir. Şah olacağız diye girdikleri oyunda Türkiye’yi de mat eder hale gelmişlerdir. Türkiye’yi neredeyse uluslar arası terörist organizasyonlarda komşu devlet haline getirdiniz. Bu vebalin bile uzun yıllara sari bir şekilde Türkiye’yi rahatsız edeceği ortadadır. Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne bölgede hiçbir iç çatışmanın tarafı olmamayı kendi dış politikası içersinde standart bir hedefleme olarak koymuş bu çizgiyi eleştirirken, bu çizgiyi yalnızlık politikası olarak eleştirirken, bugün Türkiye’yi ondan daha derin bir yalnızlığa işbirliğini ifade eden bu iktidar getirmiştir.
Sağından, solundan yapılan telkinlere hiçbir zaman kulak asmadan kendi kurucu iradesi doğrultusunda asla ve kat’a hiçbir siyasi hareketin mücadelesinde ara elemanı olmadan yolumuza devam etmek durumundayız. O nedenle ne AKP’ye rağmen AKP’cilik yapacağız, ne de CHP’ye rağmen CHP’cilik yapacağız. Bütün teşkilatlarımızla beraber milletin önünde olmak durumundayız.
Önümüzde yerel seçimler var. Bu yerel seçimler sadece yerel yöneticileri seçeceğimiz bir seçim değildir. Ardından gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimiyle beraber, genel seçimle beraber Türkiye’nin bugünkü iktidarın tasavvuru doğrultusunda son hamlelerini yapacağı, yeniden bir siyasetin teşkil edeceği bir dönemin arifesidir. O nedenle bu yerel seçimleri önemsiyoruz. Bu seçimlerde Türkiye’de kendi varlık irademizi ortaya koyarak milletimizin kendisini göreceği siyasal kadrolarımızla beraber milletin gönül rahatlığıyla oy vereceği bir tercihi ortaya çıkarmak durumundayız.
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.”
Tek adayın yarıştığı kongrede mevcut İl Başkanı Bahadır Ulusoy seçimi kazandı.
Kaynak ( DP )

İL BAŞKANLARI TOPLANTISI; ANKARA, 25 Ekim 2013 Cuma

Genel Başkan Gültekin Uysal, Ankara’da yapılan İl Başkanları Toplantısında konuştu:
“Yerel seçimlerden sonra, kalıcı siyasi yapılar oluşacak”
“İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın aldılar..”
“Dünyada bizim iktidarımız dışında, kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka iktidar yoktur”
“Uygulanan dış politika, Türkiye’ye sorun ithal eden bir çizgide yürüyor..”
“24 Ocak 1980 kararları, toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamiktir”
“Bu büyük harekete emek vermiş büyüklerimizi, bu sürece dahil etmek durumundayız”
            (DP Basın Merkezi- 26 Ekim 2013) - 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Yerel Seçimler öncesinde İl Başkanları, Genel Başkan Gültekin Uysal başkanlığında Ankara’da toplandı. Yerel seçim stratejisinin belirleneceği istişare toplantısında İl başkanları bölgeleriyle ilgili bilgi verecekler. 2 gün sürecek istişare toplantısının açılışında konuşan Teşkilat Başkanı A. Baki Mert, İl Başkanlarına “hoş geldiniz” dedi. Genel Başkan Yardımcıları da çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi..
Genel Başkan Gültekin Uysal, istişare toplantısının açılış konuşmasında, “Bu yoldaki zorlukları aşma noktasında, bu büyük harekete emek vermiş, bu hareket içerisinde önemli icraatlar yapmış, önemli görevleri yerine getirmiş büyüklerimizi de bu sürece dahil etmek durumundayız” dedi.
Konuşmasında 24 Ocak 1980 kararlarının, bugünkü toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamik olduğunu da belirten Uysal, “Bu anlamda sahip olduğumuz birikimi ve kadroları, siyasetin ve olağanüstü şartların önümüze koyduğu fırsatları değerlendirememiş olmamızdan dolayı, bunun üzerine yaptığımız hatalar, maalesef Türkiye’nin mukadderatında önemli bir çizginin sahibi olarak, hiç hak etmediğimiz bir tablo ile karşı karşıya kaldık.” diye konuştu.
Genel Başkan Gültekin Uysal konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kıymetli Divan, değerli il başkanlarım, değerli arkadaşlar hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. 
Her şeyden bağımsız bir mücadele içerisinde değiliz. Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu şartlar var. Dünyanın küçüldüğü, küreselleştiği, artık kapalı devre içerisinde meseleleri hapsedemeyeceğimiz, her gelişen ekonomik iktisadi sosyal buhranların, heyecanların, gelişmelerin pek çok ülkeyi etkilediği gibi bizim ülkemizi de etkilememesi gibi bir durumu bekleyebilme imkanımız yoktur. 
Siyaset sadece, daha çok gündemimizi teşkil eden, siyasetin ve particiliklerin pratikleri dediğimiz, il başkanlığı, ilçe başkanlığı, adaylık, milletvekillik genel başkanlık, genel idare kurulu bunlardan ibaret değil., temelinde ciddi bir fikri sorgulamanın, ciddi bir ideolojik sorgulamanın, ciddi bir iktisadi sorgulamanın olduğunu da görmek durumundayız.   
Suçlu aramaktan daha ziyade, bir gerçeği burada konuşmak adına, seyrimizin nerelerden nerelere geldiğini iyi biliyoruz. Bugün Türkiye, toplumun gerisinde kalan siyasetçilerin ve siyasi aktörlerin, değişimin, deviniminin en üst düzeye çıktığı noktada, toplum beklentilerini karşılayacak, onunla örtüşecek bir siyaseti, enstrümanları, kadroları ortaya koymadığı takdirde, dalgaların kademe kademe dışarı attığı gibi, bizleri de nasıl dışarı attığını hep yaşayarak bugünlere geldik. 
“24 Ocak 1980 kararları, toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamiktir”
Bu sadece bizim için değil, bugünkü iktidar için de geçerli. Ben şahsen 24 Ocak 1980 kararlarının, Türkiye’nin bugünkü toplumsal ikliminin oluşmasında önemli bir dinamik, önemli bir muharip güç olduğu kanaatindeyim. 
Bizim başlattığımız bu hareketin, dünyada değişim dalgalarıyla beraber, iletişim devrimleriyle beraber, Türkiye’nin kendi içerisindeki göç olgusuyla beraber harmanlanarak, belki de mutasyona uğrayarak, bugün toplumsal yapının siyasal tercihleri noktasında içinde nefes alıp verdiğimiz siyasal konjonktürün doğduğuna inanıyorum. 
Bu anlamda sahip olduğumuz birikimi ve kadroları, siyasetin ve olağanüstü şartların önümüze koyduğu fırsatları değerlendirememiş olmamızdan kaynaklı olarak, üzerine de yaptığımız hatalar dolayısıyla maalesef Türkiye’nin mukadderatında önemli bir çizginin sahibi olarak, hiç hak etmediğimiz bir tablo ile karşı karşıya kaldık. 
Türkiye bugünkü iktidarı da aşan bir şekilde Türkiye’nin birliğini, beraberliğini, kurucu ruhunu anlamayanların, tarihi bir veri kabul etmeyip kendi merkezlerinden tarihi yeniden yorumlayarak yeniden bir tarih yazma gayretlerini, ülkemizi de başta kendilerini de ama temennimiz odur ki, bunun vebalini, bedelini bu millet ödemesin, nerelere hangi risklerle karşı karşıya kalabileceğimizi de son bir iki yılda, özellikle bölgede yaşanan hadiseler çok canlı bir şekilde önümüze sermektedir. 
Görünen odur ki, bu hadiselerin çok kısa bir sürece çözülemeyeceği, oynattığınız taşların, birbirini etkileyen zincir halinde bambaşka meselelere zemin teşkil ettiğini de tecrübe ile sabit bir şekilde yaşanan hadiseler uzun yıllara sarih bir şekilde Türkiye’nin geleceğini de belirleyecek bir çizgide ilerlediğini görüyoruz. 
Bu anlamda tarihi bilmeyenleri, pusulasız gemilere benzeten önemli bir tarihçimiz var. Biz de bulunduğumuz noktada bu büyük ülkenin hem tarihine kulak vermek durumundayız, hem toprağımıza kulak vermek durumundayız, hem de insanlarımızın güncel beklentilerine cevap üretmek durumundayız.
Anayasayı değiştirebilme mukadderatı da dahil olmak üzere, milletimizin üç dönemdir iktidar partisine bahşettiği bu büyük gücü, Türkiye’nin kronikleşmiş meselelerini yapısal meselelere dönüştürmek, konjonktürel olarak dünyanın pek çok bölgesinin kriz içerisine sürüklendiği bir dönemde, katmerli bir şekilde bir artıya dönüştürebilme imkanımız Türkiye’nin önüne gelmişti. 
Ancak buna hazırlığı olmayan, hem fikri derinliği itibarı ile hem kadro itibarı ile hem de biraz önce ısrarla vurgulamaya çalıştığım, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları hangi tarihsel çizgi içerisinden koparak bir mücadele verdiğini iyi anlamayanların, kendi ideolojik takıntılarıyla beraber bu fırsatı maalesef bir riske dönüştürdüğünü de hep beraber biliyoruz, yaşıyoruz. 
“Uygulanan dış politika, Türkiye’ye sorun ithal eden bir çizgide yürüyor..”
Bugün Türkiye’de uygulanan dış politikanın başta iç istikrarımız olmak üzere, milli güvenliğimizi tehdit edici bir anlayış içerisinde, daha ziyade Türkiye’ye sorunları ithal eden bir çizgide yürüdüğünü görüyoruz. 
Özellikle sınır bölgelerimizde, Suriye meselesi başta olmak üzere, cereyan eden ama artık Cin’in şişeden çıktığı gibi birbirini tetikleyerek, bu bölgeyi bir asırdır bir imparatorluğun bakiyesi olarak bizlere yöneltilen husumetin merkezi yapma gayretlerini tersine çevirebilecek, bu biriken enerjiyle yeniden bu bölgede yaşayan insanlarımızın halkların kendi iradeleri doğrultusunda kendi geleceklerini çizebilecekleri, demokratik kanallara aktararak bu enerjiyi salimen geleceklerini kurgulayacak bir iklim içerisinde seyretmesini beklerken tam tersi bir güzergahta var olan yapıları yıkan büyük kaosların içerisine düşüren ama beraberinde de bilinçsiz bir şekilde bu mücadeleye taraf olanları da içine çeken bir hal aldığını hep beraber görüyoruz, endişe ile izliyoruz. Bulunduğumuz her zeminde fikrimizi, büyük güçlerin politikasını doğru anlamış bir siyasi hareketin sahibi olarak, bulunduğumuz noktadan milletimize aklıselimi söylemeye gayret gösterdik. 
“İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın aldılar..”
İnsanların yoksulluğundan ve fukaralığından yararlanarak, sadakatini satın alma yöntemini benimseyen insanlarımızın, tarım kesimi ile ilgili uygulanan politikadan çok, bilinçli bir şekilde özellikle nüfus hareketlerine sebebiyet verecek şekilde, alın terini alamayan insanların büyük şehirlere göç ettirilmek zorunda bırakılarak, belediyeler ve diğer organizasyonlar eli ile kurdukları mekanizmanın kucağına düşmesini çok bilinçli bir tercihle yürüttüklerini hep beraber görüyoruz.
“Dünyada bizim iktidarımız dışında, kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka iktidar yoktur” 
Dünyada bizim iktidarımız dışında herhalde kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka anlayışın iktidar olabilme imkanı olmadığını biliyoruz. Türkiye’nin hakikaten istihdam yapısı ile ilgili çok ciddi dönüşümleri ortaya koyması gerekirken, mali politikalar ile ilgili yeni bir güzergah belirlemesi gerekirken, verdiğinden daha fazla refah transfer edebilen bir Türkiye’yi ortaya çıkarmakla yükümlüdür iktidarlar. 
Bunun tersi istikamette sahip olduğumuz bütün üretim kapasitemizi artıracaklarına, belediyecilik müktesebatı ile bir değer yaratmayı Türkiye’nin önüne kaçınılmaz bir ekonomik model olarak sunanların da bu gerçekle karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz.
Pek çok bakanın yaptığı açıklamalara baktığımızda, borçlanarak Türkiye’yi hem bireysel anlamda hem de topyekun, alternatif maliyetlerini en zirve noktasına çıkartarak kendi varlıklarını bir kadermiş gibi ortaya koymaya gayretlerini de hep beraber gördük. Türkiye’nin bunu taşıyabilme imkanı olmadığını da görüyoruz.
Bu noktada Demokrat Parti olarak, özellikle önümüzdeki yerel seçimlerin, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler iklimi içerisinde aynı parantez içerisinde değerlendirileceği, 10 yılı aşan bir iktidar sürecinin kendi içerisinde beraberinde getirdiği yorgunluğu, pek çok problemi taşıyamaz hale getirdiği Türkiye’yi belki tarihinde hiç olmadığı kadar pek çok problemle aynı anda karşı karşıya bıraktığını da çok iyi biliyoruz. 
Kendisini tarif eden bir siyasi yapının bulunmadığı ortamda, kendimizi tarif etmek zorundayız. Bu mücadele içerisinde teşkilatımızın önemini iyi biliyoruz. Bugün Türkiye’de kitle iletişim araçlarının mülkiyet yapılarıyla oynayarak değiştirdiklerini de iyi biliyoruz. 
Farklı düşüncelere, farklı seslere, hele hele kendi varlığının teminatı olduğu bir noktaya taşıdıkları ana muhalefeti, Anadolu tabiriyle “Sizde bu ense ben de bu yaba gibi el olduğu müddetçe ensede tokadın eksik olmayacağını” millete gösterdiklerini, milletimizin önüne başka bir alternatif anlayışı, ‘öğrenilmiş bir çaresizlikmiş’ gibi dayattılar. İktisadi alanda da sivil alanda da kendi üzerlerine düşen vazifeyi yapmadıklarını görüyoruz.
Bugün de meselemiz şairin tabiri ile ak sütün içindeki ak kılı seçemeyecek noktada olanların karşısında, o şuuru işleterek hakikati yalanlardan ayırarak milletimizin önünde gerçekleri konuşmak, milletimizin öncelikle meselelerini Türkiye’nin öncelikli meselesi yapma konusunda meselemizi yürütmek zorundayız. 
“ Yerel seçimlerden sonra, kalıcı siyasi yapılar oluşacak”
Önümüzdeki yerel seçimlerin bizlerin olduğu kadar milletimizin geleceği için de önemli bir eşik olduğu aşikardır. Türkiye’nin belki bu geçiş dönemini geride bırakarak, çok kalıcı siyasi yapıların oluşacağı ve bu siyasi yapıların Türkiye’nin değişen alt yapısı içerisinde şehirleşen, metropolleşen, artık tek kimlikli bir toplum olmaktan ziyade, pek çok kimliğiyle beraber bizim de bu toplumu kucaklayabilmemiz gerekiyor. O açıdan sadece bunu bir toplumsal hareket olarak, bir siyasal hareket olarak parti bünyesiyle değil beraberinden bu cephelerin her birinden yakalayacak performansı hep beraber ortaya koymak durumundayız. 
“Bu büyük harekete emek vermiş büyüklerimizi, bu sürece dahil etmek durumundayız”
İnşallah bugün burada yapacağımız istişareler, fikir alış verişleri, Türkiye’nin can alıcı meseleleri ile ilgili de sizlerin bulunduğunuz illerden nasıl göründüğünü ifade etmenizi de önemsediğimi bir kez daha paylaşmak isterim. 
Bu yolda zorlukları aşma noktasında sadece bizlerin gayretinin yetmeyeceğini de iyi biliyoruz. Her gittiğimiz noktada bu büyük harekete emek vermiş, bu hareket içerisinde önemli icraatlar yapmış, önemli görevleri yerine getirmiş büyüklerimizden başlayarak her kademede bu süreçlere daha da fazla hepimizi dahil etmek durumunda olduğumuzu da önemli bir gerçek olarak vurgulamak isterim.
Sinop İl Başkanı eski bakan Yaşar Topçu’ya teşekkür..
Bugün sizlerin huzurunda, il başkanımız olarak aramızda bize onur veren, güven veren ulaştırma eski bakanımız Yaşar Topcu’nun şahsında, Sinop İl Başkanlığı gibi bir görevi sadece esası ile ilgili yerine getirmek değil, aynı zamanda hem parti içinde hem parti dışında bu büyük davanın büyüklüğünü ispat edercesine bir fedakarlığı yaptığı için sizlerin huzurunda sizlerin adına da kendi adıma da müteşekkir olduğumuzu ifade etmek isterim. 
Dışa dönük mücadele..
İnşallah çok kısa zaman içerisinde gerçekleştirmeyi düşündüğümüz kongremizle beraber, siyasi şuuru zinde kadrolarımızın daha da artırıldığı, tahkim edildiği beraberinde çok uzun süredir içerisine sıkıştığımız dışa dönük bir siyaset olmaktan daha ziyade kendi içerisindeki mücadeleye endekslenmiş bir yapıyı da, dışa dönük bir yapı haline hep beraber dönüştüreceğimizden de eminim.
Bu zamana kadar bu faziletli mücadelede görevleri yürütmüş olmanıza rağmen, pek çok arkadaşımızın görevlerini zorluklara rağmen yapmış olmasından dolayı müteşekkir olduğumu ifade etmek isterim. 
İnşallah bizler de bugüne kadar yapabildiklerimizden çok daha fazlasını yaparak sizlerle hemhal olmak, milletimizle kucaklaşmak için var gücümüzle çalışacağımızı sizlerin huzurunda tekrar belirtmek isterim. Tekrar toplantımız hayırlı olsun, sizler de tekrar hoş geldiniz şeref verdiniz.”

30 Ekim 2013 Çarşamba

DEMOKRAT PARTİ KISA TARİH; "Tarihte Bu Gün Gen Tr."

07/01/1946OlayDemokrat Parti (DP) resmen kuruldu.
08/01/1946OlayCelal Bayar Demokrat Parti ( DP) Genel Başkanı oldu.
26/05/1946OlayBelediye seçimleri olaylı geçti. Demokrat Parti seçimlere katılmadı. Gerekçeleri, iktidarın seçimde yanlı davranması ve seçim güvenliliğinin olmamasıydı. Milli Kalkınma Partisi seçimlerden çekildi ve seçimlerin iptalini istedi.
08/07/1946OlayDemokrat Parti, “Yeter Söz Milletindir” afişini bastırdı.
21/07/1946OlayGenel seçimler yapıldı. Seçim açık oy, gizli sayımla ve çoğunluk sistemi esasına göre yapıldı. 465 milletvekilliğinden 395'ini Cumhuriyet Halk Partisi aldı. Demokrat Parti meclise 66 milletvekili sokabildi.
30/12/1946OlayDemokrat Parti'yi komünistlikle suçlayan Yozgat Valisi Sadri Aka mahkûm oldu.
10/01/1947OlayDemokrat Parti 1. Kongresi'nde "Hürriyet Misakı" kabul edildi. Raporda Anayasa'ya aykırı yasaların kaldırılması, Anayasa'nın tam olarak uygulanması, yeni seçim yasası hazırlanması ve cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığının birbirinden ayrılması isteniyordu.
30/07/1947OlayDemokrat Parti Kütahya Milletvekili Adnan Menderes'in Meclis'te yaptığı konuşmayı yayımlayan Tasvir, Demokrasi, Demokrat İzmir, Yeni Asır gazetelerinin sahipleri ve yazı işleri müdürleri tutuklandılar.
07/01/1950OlayDemokrat Parti yeni Seçim Kanunu'yla ilgili bildiri yayınladı:"Önümüzdeki seçimler mutlaka dürüst olmalıdır."
18/01/1950OlayDemokrat Parti (DP) işçiye grev hakkı istedi.
14/05/1950Olay27 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı son buldu. Demokrat Parti oyların yüzde 53 oyla tek başına iktidara geldi. Türkiye'de tek parti dönemi sona erdi.
21/05/1950OlayDemokrat Parti'nin 14 Mayıstaki seçimlerden galibiyetle çıkmasıyla Adnan Menderes Başbakan, Celal BayarCumhurbaşkanı oldu.
22/05/1950OlayCelal Bayar Türkiye Cumhuriyeti'nin 3. cumhurbaşkanı oldu. Aynı gün, Adnan Menderes ilk Demokrat Partihükümetini kurdu.
09/06/1950OlayAdnan Menderes Demokrat Parti genel başkanlığına seçildi.
03/09/1950OlayBelediye seçimlerinde 600'ü aşkın Cumhuriyet Halk Partili belediyeden 560'ı Demokrat Partiye geçti.
01/03/1951OlayAfyon ili Sandıklı ilçesinde grip salgınından 22 kişi öldü. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu, Emniyet Genel Müdürlüğü'nde düzenlediği basın toplantısında Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı döneminde devlet memurlarınca tutulan, Demokrat Parti ileri gelenlerinin kimlerle görüştüklerini, nereye gittiklerini bildiren raporların suretlerini gazetecilere dağıttı ve eski iktidarın jurnalciliği desteklediğini ileri sürdü.
12/03/1951OlayDemokrat Parti Konya İl Kongresi'nde fes, çarşaf ve Arap harflerinin serbest bırakılması istendi.
13/03/1951OlayDemokrat Parti İzmir Belediye Başkanı Rauf Onursal, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'nün Halife Abdülmecit gibi sınır dışı edilmesini istedi.
03/05/1951OlayDemokrat Parti Meclis Grubu'nda din eğitiminin genişletilmesi istendi.
09/06/1951OlayDemokrat Parti Ankara İl Kongresi toplandı. Bazı delegeler, partiye kesecilerle midecilere değil, içtenlikle bağlı insanların gerekli olduğunu belirtti.
03/03/1952Olayİslam Demokrat Partisi mahkeme kararıyla kapatıldı. Genel Başkan Cevat Rifat Atilhan ve 15 kurucu üye hakkında soruşturma açıldı.
13/03/1952Ölümİslamiyet ve dinler tarihi üzerine yaptığı inceleme ve araştırmalarla tanınan gazeteci, yazar Ömer Rıza Doğrul, İstanbul'da. 1893'te Kahire'de doğan Ömer Rıza El-Ezher Medresesi'nde din öğrenimi görmüştü. Yazı hayatının ilk yıllarında İslamcılığı savunan yazılar yazmıştı. Cumhuriyetin ilanından sonra Akşam, Tan, Cumhuriyet gazetelerinde İslam tarihi, dinler tarihi, siyasi yazılar kaleme aldı.1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Konya milletvekili seçildi.
07/01/1954OlayDemokrat Parti Genç Demokratlar adında bir gençlik örgütü kurdu.
14/03/1954OlayBaşbakan Adnan Menderes'in yeğeni Özdemir Evliyazade Demokrat Parti'den açık bir mektupla istifa ederek Cumhuriyet Halk Partisi'ne geçmişti. Özdemir Evliyazade, Cumhurbaşkanı Calal Bayar'a sözle hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı.
02/05/1954OlayGenel seçimler yapıldı. Demokrat Parti 503, Cumhuriyet Halk Partisi 31, Cumhuriyetçi Millet Partisi 5, bağımsızlar 2 milletvekili çıkardı.
08/03/1956Olayİzmir'de Demokrat Parti tarafından düzenlenen mitingde konuşan Başbakan Menderes, basını eleştiren bir konuşma yaptı. "Bu gazeteler demokrasi devriminin matbuatı olmak vasfına sahip değildir" dedi. Basını gerçekleri değiştirmek ve DP iktidarını alaşağı etmeyi düşünmekle suçladı.
07/06/1956OlayDemokrat Parti hükümetinin hazırladığı yeni Basın Kanunu Mecliste kabul edildi. Hürriyet Partisi adına konuşan Turan Güneş, "Bu kanunla, değil basın özgürlüğü, basın bile kalmayacak" dedi.
11/02/1957OlayGazeteci Metin Toker tutuklanarak cezaevine girdi. Metin Toker, Demokrat Parti (DP) İstanbul Milletvekili ve eski Devlet Bakanı Mükerrem Sarol ile Akis dergisi arasındaki davadan hapis cezasına çarptırılmıştı.Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, " Damadımın tutuklanması haberine üzülmedim, bu şerefli bir mahkümiyettir "dedi.
27/10/1957OlayGenel seçimler: Demokrat Parti, oyları düşse de, 610 milletvekilliğinin 424'ünü kazanarak iktidarını korudu. CHP 178 milletvekili çıkardı.
12/03/1958OlayDemokrat Parti Eskişehir İl Başkanı ve Demokrat Eskişehir gazetesi sahibi Ali Rıza Ilıca'nın, Son Söz gazetesi sahibi Abdülkadir Gürol aleyhine açtığı yayın yoluyla hakaret davası sonuçlandı; Gürol'un11 ay 20 gün hapsine, gazetesinin de1 ay süreyle kapatılmasına karar verildi.
22/09/1958OlayCumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, "Demokrasiye paydos demeye Demokrat Parti genel başkanının gücü yetmeyecektir" dedi.
05/05/1960OlayDemokrat Partililer hükümete destek için Ankara Kızılay'da bir gösteri düzenlemeye karar verdiler. İktidara karşı gençler de aynı gün, aynı saat, aynı yerde gösteri yaptılar. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve başbakan Adnan Menderes alanda protestolarla karşılandı.
19/09/1960ÖlümDemokrat Parti eski İstanbul Milletvekili Zakar Tarver, Yassıada'da hapiste.
29/09/1960OlayDemokrat Parti kapatıldı.
09/11/1960OlayDemokrat Parti adayı John F. Kennedy Amerikan başkanı seçildi.
11/05/1961OlayYassıada'da "Anayasa'yı ihlal" davası başladı. Davada, 27 Mayıs 1960 askeri darbesiyle görevlerinden düşürülen, cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dış işleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun da aralarında bulunduğu 400 kadar Demokrat Partili siyasi, partiyle ilişkisi iddiasıyla bürokrat ve asker sanık yargılandı. Yargılamalar sonunda, Adnan MenderesFatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildiler.