ANKARA İL KONGRESİ 27 EKİM 2013 PAZAR GÜNÜ İFA VE İCRA
EDİLDİ
Genel Başkan Gültekin Uysal, Ankara İl Kongresi’ne katıldı ve tarihi bir konuşma yaptı..
“Yanlış hesabın Bağdat’tan döndüğü gibi yanlış hesabın
Şam’dan da döndüğünü gördük”
(DP Basın Merkezi – 27 Ekim 2013) Genel Başkan Gültekin
Uysal, Ankara İl Kongresi’ne katıldı. Uysal, yaptığı açılış konuşmasında “Bu
ülkeyi sadece ideolojik olarak kamplaştırdıklarıyla kalmadılar, aynı zamanda
vicdanlarda da bir bölünmeye tekabül eder noktaya getirdiler” diyerek iktidarı
eleştirdi.
Divan Başkanlığını Genel Başkan Yardımcısı Ertan Küçükay’ın
yaptığı Ankara İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada Genel Başkan Gültekin Uysal,
şunları ifade etti:
“Çok değerli divan, çok değerli bakanlarım, çok değerli
milletvekillerim, çok değerli il başkanlarım; bu büyük davanın bayraktarlığını
yapan ilçe başkanlarım, belde başkanlarım, partimizin her kademesinde bir
mesuliyet davası olarak mücadelemizi gören kıymetli dava arkadaşlarım, kıymetli
hanımefendiler, çok kıymetli genç kardeşlerim; öncelikle hepinizi en içten
duygularımla, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hoş geldiniz.
Bugün buradan Türkiye’ye milletiyle didişen bir rejimin adı
asla cumhuriyet olmaz diyerek demokrasiyle taçlandırmış bir büyük hareketin
sahipleri olarak sesleniyoruz. Türkiye’yi kalkındıran, kıt kanaat imkanlara
sahip olduğu dönemlerden geçirerek pek çok sıçrama hamlelerini yapan bir büyük
hareket olarak sesleniyoruz. Türkiye’de dışlanmış, ötekileşmiş ne kadar
insanımız varsa demokrasi eliyle sistemin merkezine taşımış bir büyük hareket
olarak sesleniyoruz. Sözümüz orada bitmiş midir? Asla bitmemiştir.
“Türkiye, gerçekleri konuşamaz haldedir”
Türkiye bugün maalesef gerçek gündemini konuşmaktan daha
ziyade, içine sıkıştırıldığı geçmişte bedenine giydirilmek istenen o deli
gömleklerinin bugün yine aynı anlayışların sahipleri olarak yeniden icra
edildiği, yeniden bu deli gömleklerinin giydirildiği iklim içerisinde, siyahla
beyaz arasına adeta sıkıştırılırcasına gerçekleri konuşamaz haldedir.
Geleceğini gerçek meseleler üzerinden arayacağına, hepimizin müştereki haline
getirdiğimiz değerlerimizi bugün bir çatışma unsuru haline getirdiler. Hepimizin
müşterekliğimizi artırma zorunluluğuna, bizlerden çok daha fazla yönetme
mesuliyetine sahip olanların bu ülkeyi sadece ideolojik olarak
kamplaştırdıklarıyla kalmadılar, aynı zamanda vicdanlarda da bir bölünmeye
tekabül eder noktaya getirdiler.
Türkiye’de meselemiz sadece bu çarpık, işlemeyen düzeni
değiştirmek değildir, sadece yanlışları işaret etmek değildir. Sorumlu bir
anlayışla milletin önünde örtülmek istenen her meseleyi bulduğumuz her zeminde
konuşmak durumundayız. Milletimizin öncelikli meselelerinde aydınlatıcı bir
vazifeyi hep beraber görmek durumundayız. Milli müştereklik meselesi yapmamız
gereken meseleler de dahil olmak üzere bugün Türkiye, üzülerek ifade ediyorum,
iktidarın özellikle eline geçirdiği medya gücüyle beraber Türkiye’yi ve bu son hali
adeta tarihin sonu anlayışı içersinde Türkiye’ye bir dayatma olarak ortaya
koyduklarında, kendi özellerinde, kendi tasavvur ettikleri bir dünyayı,
Türkiye’yi bunun içersinde yerleştirme gayretlerini görüyoruz.
“Gençlerimiz ümitsizlik içerisinde”
Maalesef bir ümitsizlik halinde gençlerimiz de dahil olmak
üzere geleceğine dair bir karamsarlığın içine düşüldüğünü görüyoruz. Bugün
Türkiye’yi yöneten bu iktidardan başka kendi insanını çalışmamaya teşvik eden
bir başka anlayışın iktidar olduğu bir başka yer yoktur. Dünya ölçeğinde
baktığımızda istihdamdan, işsizlikten, Türkiye’nin katma değer üretme
kapasitesinden başlayarak, ifade ettiğimiz çerçeve içerisinde dünyayla rekabet
eden bir ülke haline getirerek, bu rekabette sadece üreten bir ekonomi değil, aynı
zamanda değişen dünya koşulları içerisinde kendi insanına daha fazla refahı
transfer eden bir ülke haline gelmek durumundayız.
Gelin görün ki siyasi müktesebatları, ülkeyi yönetme ülke
sebatları sadece ve sadece belediyecilikten ibaret olanların Türkiye’nin
merkezine, üretime alması gerekirken, maalesef rant yaratma üzerine kurgulanmış
bir ekonomiyle bugün Türkiye bu noktaya geldi.
Bugün gelinen noktayı 10 yıldır icra edilen bu siyasetin
hesabını vermesi gerekenler, bugün adeta nedamet getirircesine Türkiye’de büyük
bir aymazlık içerisinde bakanlarının olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin önünde bu
sorumluluğu taşıyanlar, yapısal meseleleri dönüştürmesi gerekenler, Türkiye’de
10 yıldır sanal bir refahı tüketiyoruz diyerek, milletimize mazeret üretmek,
dünyada değişen şartlar içersinde o şartlardan olumlu noktada yararlanırken
ülkemize pay çıkartanlar, olumsuz bir dalga çıktığında gücün vebali gerçekleri
perdeleyerek uluslar arası konjonktüre havale ettiklerini görüyoruz.
“Kendi önceliklerimiz kendimiz belirlemek
durumundayız”
Demokrat Parti olarak, dün olduğu gibi bugün de bu
toprakları esas alarak, bu tarihe, bu topraklara kulak vererek kendi
merkezimizde kendi önceliklerimizi yine bizler belirlemek durumundayız. Türkiye
sahip olduğu imkan ve potansiyeli açığa çıkardığı takdirde başkalarına muhtaç
bir ülke değildir. Türkiye’de insanımızı birbirine rakip yapmadan insanımızın
arasına örülen duvarları yıkacağız diye gelenlerin, o duvarları yeni yeni
gruplar, merkezler noktasında yeniden ördüğünü görüyoruz.
Bugün demokrasimiz eksikli bir demokrasidir. Geçmişte olduğu
gibi demokrasiyi lüks gören CHP anlayışı karşısında bugün tam demokrasiyi
Türkiye’ye lüks gören bir AKP anlayışıyla karşı karşıyayız. Vazifemiz
demokrasiyi yerli yerine oturtmaktır.
“Türkiye’nin ihtiyacı yamalı bir anayasa
değildir”
Yamalı bir anayasayı yamalı bir bohça gibi Türkiye’ye
dayatanlara buradan sesleniyoruz. Türkiye’nin ihtiyacı yamalı bir bohça
değildir, yamalı bir anayasa değildir.
Bizim meselemiz Türkiye’de her vatandaşımıza eşit fırsatları
sunacak bir modeli icra edebilmektir. Bugün icra edilen siyasetle Türkiye’nin
daha fazla yol alabilme imkanı yoktur.
Bugün devleti kendine rakip gören anlayışların, devletin
etkinliğini ne derece daraltırsak kendi faaliyet alanlarımızı o derece
genişletiriz diyenlerin Türkiye’ye birtakım dış telkinlerle beraber yaptıkları
tekliflerle Türkiye’nin kendi içerisinde bir çaresizliğin içine sürüklendiğini
görüyoruz.
“O bölgede egemenliğimizi neredeyse ikiye
böler noktaya gelmişiz”
Türkiye’de her meseleyi milletimizin beklediği hür ve eşit
vatandaşlık temelinde, demokratikleşmeyi adeta bir pazarlık unsuru haline
getirmeden bütün vatandaşları için demokrasi diyen bir anlayış içerisinde icra
etmemiz gerekirken; bugün birilerinin eliyle bizim demokrasi tarihimizde önemli
bir acının simgesi haline gelmiş İmralı’yı bir cüreti perdelemek adına bir
isimlendirmeyle beraber kullandıklarını görüyoruz. Bugün Türkiye kendi
insanlarıyla ne Avrupa başkentleri üzerinden ne de bugün bölücübaşı üzerinden
muhatap olabilme imkanı yoktur. Bizim muhatap alacağımız yer meşru
kanallarımızdır. Çözüm arayacağımız yer demokratik kanallar içerisinde milli
iradenin tecelligahı olmuş büyük Gazi Meclisimizdir. Birileriyle adeta pazarlık
edercesine bölgeye dayattığımız etnik siyasetle harmanlanmış ve geleceğine dair
o bölgede egemenliğimizi neredeyse ikiye böler noktaya gelmişiz. Eşbaşkanlık
modelini resmileştirerek hayalleri Türkiye’de ikinci bir yapıyı icra etmek
noktasında olanlara zemin verdiğimizi görüyoruz.
Birilerinin telkinleriyle demokratikleşiyoruz diyerek milli
kimliği örseleyecek hiçbir adıma asla taraftar olabilme imkanımız yoktur.
Milletimizin geçmişte bıraktığı, çözdüğü meseleleri bugün bir buhran hali
içerisinde, bir çözümsüzlük hali içerisinde dayatanlara karşı çözümü, dün
olduğu gibi bugün de icra etmek durumundayız.
“Yanlış hesabın Bağdat’tan döndüğü gibi
yanlış hesabın Şam’dan da döndüğünü gördük”
Bu gerçekleri görmeyenler, bölgenin değişen şartlarını
anlamayanlar aynı zamanda Türkiye’yi bir büyük belanın içerisine sürüklediğini
hep beraber görüyoruz. Cuma namazını Şam’da kılacağız denilen noktada neredeyse
3 yıla yakın bir zaman dilimi içersinde yanlış hesabın Bağdat’tan döndüğü gibi
yanlış hesabın Şam’dan da döndüğünü gördük.
“Şah olacağız diye girdikleri oyunda
Türkiye’yi de mat eder hale gelmişlerdir”
Türkiye’nin kendi öncelikleriyle başta kendi insanının milli
güvenliğini esas alan, kendi insanının varlığını, birliğini ve beraberliğini
esas alan bir anlayış içerisinde bir dış politika yürütmemiz gerekirken kendi
siyasi ideallerini geçmiş romantik anlayışlarından kaynaklı olarak icra etme
anlayışı içerisinde yürüttükleri dış politikayla bugün Türkiye, sorun ithal
eder noktaya gelmiştir. Şah olacağız diye girdikleri oyunda Türkiye’yi de mat
eder hale gelmişlerdir. Türkiye’yi neredeyse uluslar arası terörist
organizasyonlarda komşu devlet haline getirdiniz. Bu vebalin bile uzun yıllara
sari bir şekilde Türkiye’yi rahatsız edeceği ortadadır. Cumhuriyet kurulduğu
günden bugüne bölgede hiçbir iç çatışmanın tarafı olmamayı kendi dış politikası
içersinde standart bir hedefleme olarak koymuş bu çizgiyi eleştirirken, bu
çizgiyi yalnızlık politikası olarak eleştirirken, bugün Türkiye’yi ondan daha
derin bir yalnızlığa işbirliğini ifade eden bu iktidar getirmiştir.
Sağından, solundan yapılan telkinlere hiçbir zaman kulak
asmadan kendi kurucu iradesi doğrultusunda asla ve kat’a hiçbir siyasi
hareketin mücadelesinde ara elemanı olmadan yolumuza devam etmek durumundayız.
O nedenle ne AKP’ye rağmen AKP’cilik yapacağız, ne de CHP’ye rağmen CHP’cilik yapacağız.
Bütün teşkilatlarımızla beraber milletin önünde olmak durumundayız.
Önümüzde yerel seçimler var. Bu yerel seçimler sadece yerel
yöneticileri seçeceğimiz bir seçim değildir. Ardından gelecek Cumhurbaşkanlığı
seçimiyle beraber, genel seçimle beraber Türkiye’nin bugünkü iktidarın
tasavvuru doğrultusunda son hamlelerini yapacağı, yeniden bir siyasetin teşkil
edeceği bir dönemin arifesidir. O nedenle bu yerel seçimleri önemsiyoruz. Bu
seçimlerde Türkiye’de kendi varlık irademizi ortaya koyarak milletimizin
kendisini göreceği siyasal kadrolarımızla beraber milletin gönül rahatlığıyla
oy vereceği bir tercihi ortaya çıkarmak durumundayız.
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.”
Tek adayın yarıştığı kongrede mevcut İl Başkanı Bahadır
Ulusoy seçimi kazandı.
Kaynak ( DP )
Kaynak ( DP )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder